Dünyanın Ezilmişleri: Filistinliler
1917 Yılında ‘Balfour Deklarasyonu’, Yahudilerin Filistin topraklarına göç etmelerine ve burada bir Yahudi devleti kurmalarına izin vermesi ile Filistinlilerin mülteci durumuna gelmelerinin ilk adımı atılmış oldu. Bölgede hızla artan Yahudi nüfus, bölge kontrolünü eline alan Siyonizm yanlısı İngiliz siyasetçilerinin de desteği ile Filistinlilere yönelik aşırı şiddet kullanmaya başlamıştır. Çatışmalar şeklinde devam eden bu süreç önce Filistin – Yahudi savaşına döndü. Ardından Siyonistlerin 15 Mayıs 1948’de işgal devleti İsrail’i kurduklarını resmen ilan etmeleri üzerine Arap birlikleri ve Siyonistler arasında savaşa dönüşmüştür. Yaşanan bu savaşta Yahudiler, Filistinli sivillerin köylerine saldırılar düzenleyerek çok sayıda katliam gerçekleştirmiştir.
Toprakları gasp edilen 700.000’in üzerinde Filistinli evlerinden, köylerinden ve şehirlerinden zorla çıkarılması nedeniyle zorunlu göçe maruz bırakılmış ve Batı Şeria, Gazze, Ürdün, Lübnan ve Suriye’ye göç ederek buralarda ilk Filistinli mülteciler olarak hayata tutunmaya çalışmışlardır. O tarihten beri, Filistinlilerin Arapça isimlendirdiği haliyle Nakba (felaket), Filistinlilerin kolektif bilincinde sonu gelmeyen bir vatansızlık hikayesi olarak durur.
Hikaye böyle başladı ama burada durmadı. Filistinliler 1967 yılında işgalci İsrail’in Doğu Kudüs de dahil Batı Şeria’yı ve Gazze Şeridi’ni, yani Filistin Topraklarını işgal etmesi sonrasında yaklaşık 300.000 Filistinli daha yerinden edildi. İşgalci İsrail eline fırsat geçtikçe, hukuka aykırı yerleşim yerleri kurmak için Filistinlilerin topraklarına el koymaya, evlerini yıkmaya, onları taciz etmeye, baskı ve işkence yapmaya ve hatta öldürmeye devam ederek yurtlarını sistematik olarak terk etmelerini sağladı.
Başta Gazze Şeridi’nde olmak üzere işgalci İsrail tarafından gerçekleştirilen askeri saldırılar, Filistinlilerin yerinden edilmesini ve mülteci konuma gelmelerini daha da hızlandırdı. Hali hazırda 5.9 milyonu kayıtlı, 6 milyonun üzerinde mülteciyle Filistinliler, dünyanın en büyük mülteci gruplarından birini oluşturuyor.
Birleşmiş Milletler Filistin Mültecilerine Yardım Ajansı (UNRWA), Filistinli mültecilere yardım amacıyla 1949 yılında kuruldu. UNRWA'ya resmi kayıtlı bulunan 5,9 milyon Filistinli mülteciden 2,1 milyonu Ürdün'de, 1 milyon 445 bini Gazze'de yaşıyor. Geriye kalan Filistinli mülteciler ise Batı Şeria, Suriye, Lübnan, Mısır, Türkiye ve dünyanın farklı ülkelerinde bulunuyor.
İşgalci İsrail, Filistinlilerin haklarını hiçbir zaman kabul etmedi. Hem bizzat öldürdüğü hem de vatanlarını zorla terk ettirdiği Filistinlilere, kayıpları için hiçbir şekilde tazminat ödemedi ve geri dönmelerini mümkün kılacak en ufak bir ihtimale müsaade etmedi. Filistinlilerin büyük çoğunluğunun, özellikle durumlarının belirsiz olduğu Suriye ve Gazze Şeridi ile sistematik ayrımcılığa maruz kaldıkları Lübnan gibi yerlerde, çektikleri zorlukları kısmen hafifletebilecek olan yeniden yerleştirmeye erişimi de bulunmuyor.
Bugünden geçmişe baktığımızda Filistinli mülteciler, on yıllar boyunca defalarca toplu olarak yerlerinden edildi. Bazıları birden fazla sahip oldukları evlerinden oldular. Şuan için Filistinli mültecilerin en yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki durumlarına baktığımızda hala birçok sıkıntılarının olduğuna şahit oluyoruz. Filistinli Mültecilerin en yoğun yaşadıkları Ürdün’de (yaklaşık 2.1 milyon Filistinli mülteci yaşıyor), UNRWA’nın verilerine göre yaklaşık 370 bini ülkenin çeşitli yerlerindeki 10 mülteci kampında, birçoğu yetersiz koşullarda ve yoksulluk içinde yaşıyor. Ürdün, diğer ülkelerden farklı olarak Filistinli mültecilere ilk etapta Ürdün vatandaşlığı verdi. Ürdün vatandaşı olabilen mültecilerin, diğer Ürdünlüler gibi sağlık hizmetlerine ve eğitime erişimleri var. Ancak daha sonraları Gazze Şeridi’ni terk ederek Ürdün’e sığınan yüzbinlerce Filistinli mülteciye Ürdün vatandaşlığı verilmemişti. Ayrıca, Ürdün yetkilileri, 1988’den bu yana binlerce Filistin asıllı ve Batı Şeria kökenli vatandaşın Ürdün vatandaşlığını iptal etti. Ürdün vatandaşlığı verilmeyen Filistinliler her iki yılda bir yenilenen geçici pasaport alabiliyor, çalışma ve mülk edinme hakları ile ücretsiz sağlık hizmetlerine ve eğitime erişimleri ise engelleniyor. Yine de birçok ülkeye göre Ürdün’de durumları daha iyi denebilir. Tabi Filistin’in son topraklarının Ürdün’ün kontrolünde olması ve Ürdün’ün buralara sahip çıkamamasının bunda etkisi olduğunu unutmamak gerekir. Suriye’de yaşanan savaş ve Ürdün’de çok fazla Filistinli Mülteci olmasından dolayı Ürdün ülkesine artık Filistinli mülteci almamaktadır.
Ürdün’den sonra en yoğun Filistinli Mültecinin yaşadığı yer Gazze (Yaklaşık 1,5 milyon mülteci yaşıyor). İşgalci İsrail’in uzun yıllardan beri Gazze üzerinde kurduğu ablukanın yanı sıra Mısır’ın Refah sınır kapısını kapaması ve sınır geçiş tünellerini yok etmesi, buradaki mültecilerin durumunu daha da zorlaştırdı. Açık bir hapishaneye dönüştürdüğü Gazze’de, ekonominin önemli ölçüde sekteye uğramasına neden oldu. Bunun bir sonucu olarak işsizlik oranı sürekli olarak yüzde 40’ların üzerinde seyrediyor. Bu nedenle dünyanın en yüksek işsizlik oranlarından biri Gazze’de kaydediliyor. Gazze’ye hem yardım girişlerini engelliyor hem de fırsatını buldukça hava saldırılarında bulunarak kadın, yaşlı, çocuk demeden önüne geleni vuruyor, öldürüyor. Uluslararası Af Örgütü, bu saldırılardan bazılarının savaş suçu kapsamına girdiği kanaatindedir. Gazze’de sistematik bir soykırım yapıyor. Gazze’de elektrik, su, internet, yakacak, sağlık hizmetleri sürekli sekteye uğruyor. Başta Türkiye olmak üzere yurt dışından ülkeye bir şekilde sokulan yardımlarla Gazze ayakta kalmaya ve direnişine devam ediyor.
Lübnan’da bulunan Filistinli mülteciler ise (Yaklaşık 500 bin mülteci yaşıyor), birçoğunun aşırı kalabalık ve koşulların çok kötü olduğu mülteci kampları ile barınma alanlarında (temel altyapıdan yoksun gayri resmi kamplarda) yaşamaktan başka seçeneği yok. Lübnan, ülkesinde bulunan birçok Filistinli mülteciye uzun süreli oturma izni vermesine rağmen, orada doğmuş olsa ve hayatları boyu Lübnan’da yaşamış olsa dahi vatandaşlık vermiyor. Ayrıca yasalarda yapılan düzenlemelerle, Filistinli mültecilere mülk edinme ve miras bırakma hakkı tanımıyor. Suriye savaşından dolayı Lübnan’a gelen Filistinli mültecilerin kalıcı olmasını istemediğinden Lübnan hükümeti mülteciler için “kamp kurmama” kararı almıştır. Filistinli mülteciler açısından yaşam koşullarının en zor olduğu göç ülkesi Lübnan’dır. Bu durumun en temel sebebi, Lübnan’ın devlet hafızasında, 15 yıl süren iç savaşta ve işgalci İsrail’in Lübnan’ı işgalinde Filistinli mültecilerin varlığının etkili olduğuna inanılmasıdır. Yirmiye yakın etnik topluluk ve dini mezhebin bulunduğu ülkede nüfusun yaklaşık %10’unu oluşturan Filistinli mülteciler, Lübnan siyasi çevreleri tarafından zaten kırılgan olan ülkedeki siyasi yapı açısından tehdit olarak görülmektedir.
Filistinli mültecilerin en rahat ettikleri ülke olan Suriye’de savaşın patlak vermesi ile Filistinli mültecilere bir kez daha yol gözükmüştür. Filistinli mültecilerin “Bizim küçük Filistin’imiz” dedikleri ve Suriye’deki Filistinlilerin başkenti gibi görülen Yermük Kampı, savaş döneminde en çok zarar gören yerlerden biri olmuştur. 1957 yılında kurulan kampın nüfusunun 2011 yılında 160 bin olduğu belirtilmektedir. 2014 yılında ise kamp nüfusunun 18 binlere kadar gerilediği ve kuşatma altındaki kamptan çıkamayan Filistinli mülteciler arasında açlık sebebiyle ölümler yaşandığı bildirilmiştir. Savaş sebebiyle en az 122 bin Filistinli mülteci komşu ülkelere ve bazı Avrupa ülkelerine göç etmiştir. Suriye’de şuan %31’i çocuk olmak üzere 400 bin civarı Filistinli mülteci bulunmaktadır. Bunların %60’ı ülke içinde en az bir defa yerinden edilmiştir. Filistinli mülteciler de iç savaş sebebiyle öldürme, yaralanma, keyfi tutuklanma, işkence, zorla yerinden edilme gibi hak ihlallerine ve “savaş suçu” kapsamına giren eylemlere maruz kalmaktadır. UNRWA sözcüsü Christopher Gunnes’in ifadesiyle Suriye’de “korunmasızların korunmasızı” durumuna düşmüşlerdir.
Özellikle ABD ve işgalci İsrail arasında yapılan antlaşmalar sonrası UNRWA Genel Komiseri Pierre Krahenbühl, Filistinli mülteciler konusunun meşruiyetine son vermek için kurumun daha önce görülmemiş baskılara maruz kaldığını açıkladı. Zaten tutunacak bir dalları olmayan Filistinli mülteciler için Krahenbühl şu açıklamalarda bulundu:
"Daha önce hiçbir insani kurumun böyle şiddetli şekilde hedef alındığına ve mültecilerin haklarının tamamen inkar edildiğine şahit olmadık. Bazıları Filistinli mülteciler meselesini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Yapılan bu saldırılar, iki devletli çözüm fikrini ve Arap barış girişimini yok etmeyi hedefliyor."
Vatanlarından zorla koparılan ve halen zorla yerinden edilmeye devam eden Filistinli mültecilerin yaşadığı ıstırap, 21. Yüzyılı yaşayan dünyada süregelen bir hakikattir. Uluslararası Af Örgütü, bu ıstırabın sorumluluğunun Filistinli mültecilerin sığındığı devletlerin ötesine geçtiği kanaatindedir. Istırabın kaynağı, İngilizlerin oyunu ile Siyonistlerin, Filistinlilerin 1948’de zorla yerinden etmeleri ve geri dönüş haklarının İşgalci İsrail tarafından inkâr edilmesidir. Filistinli mültecilerin yaşadığı devletler ayrımcı tüm yasaları ve politikaları kaldırmalı veya değiştirmeli, Filistinli mültecilerin yaşadığı kamplar ve barınma alanlarındaki koşulları iyileştirmek için de derhal harekete geçmelidir. Birleşmiş milletler dünyanın yüz karası olan bu durum çözülene kadar Filistinli mültecilere evrensel pasaport hakkı tanımalıdır. ABD’de köleleştirilmiş, hiçbir hakları olmadan yüz yıllarca çalıştırılmış, hala ikinci sınıf muamelesi görenler gibi Filistinli mültecilerde aynı uygulamalara dünyanın birçok ülkesinde maruz kalmaktadırlar.
Dünya’nın ezilmişleri olan Filistinlilerin boğazından artık işgalci İsrail ve ABD ayağını kaldırmalıdır. Filistinliler hak ettikleri vatanlarını ve iade-i itibarlarını geri almalıdırlar…