16 Haziran 2020

Sivil Toplumun Küresel İmkân ve Kabiliyetleri

Modern toplumlarda değişim dinamiğini kuran ve yürüten temelde üç unsur vardır: devlet, piyasa ve sivil toplum. Sivil toplum, insanların kendi ihtiyaçları ya da idealleri için bir araya gelerek toplumsal girişimi örgütlemek suretiyle kâr amacı gütmeksizin bir soruna çözüm bulmak, bir eksikliği gidermek ya da mevcut koşulları iyileştirmek için topluma yön ve umut veren girişimler bütününü ifade eder. Bu yönüyle varlık, temsil, örgütlenme ve işleyişi itibarıyla kendine mahsus bir takım farklılıkları barındıran sivil toplumun devlet ve piyasa ile karşılıklı iletişim ve etkileşimi sağlıklı bir toplumun olmazsa olmaz koşuludur.


Sivil toplumun en belirgin özelliği kendi özgün iradesiyle inisiyatif alarak haktan ve hakikatten yana, zulme ve ahlaksızlığa karşı özgür ve bağımsız çalışmalar yapması, tutum ve fikir geliştirme ortamı sağlayarak güç birliği ve işbirliği için bir sosyal üretim ilişkileri bütünlüğü meydana getirmesidir. Sivil toplumun toplumsal kalkınmaya daha fazla ve nitelikli katkılar sağlaması yönüyle daha fazla önem kazandığı günümüzde kurumsallaşma, etkili yönetim, stratejik planlama ve iyi uygulamaların yaygınlaştırılması bağlamında gerek devlet ve özel sektör gerekse kendi içinde iletişim ve işbirliğini güçlendirmesi, gerektiğinde temel meselelerde stratejik ittifaklar kurması yeni imkanları da beraberinde getirmektedir.


Günümüz sorunlarının karmaşıklaşması ve devlet, piyasa ve sivil toplum arasında karşılıklı bağımlılıkların artmasıyla sivil toplum kuruluşlarının oluşturacakları diyalog ortamında her türlü taassup ve tarafgirlikten uzak kalarak bulundukları şehrin, ülkenin veya bölgenin öncelikli problemlerine göre hizmet eden, plan ve programlarını onlara göre belirleyen bir yapıya kavuşmaları önem arz etmektedir. Böylelikle STK’lar bir taraftan toplumsal sermayeden ve kıymetlerden daha fazla istifade ederek özgürlüklere ve kalkınmaya daha fazla katkı sunabileceği gibi diğer taraftan sivil özelliğini pekiştirerek çeşitli grup veya kurumlara bağımlılıklarını azaltıp hizmet anlayışlarını ve alanlarını genişletebilirler.


Yürüttüğü insani gündem, gönüllülük kültürü ve esnek yapılanması ile sivil toplumun değişim gücünün faaliyet ve etki alanı geleneksel ulus sınırlar ötesine taşabilmektedir. Özellikle ardı arkası kesilmeyen güvenlik ve kalkınma sorunlarının yaşandığı bölgemizde sivil toplumun uluslararası sivil diplomatik rollerine dünden daha fazla ihtiyaç olduğu görülmektedir. Yeni dönemde hükümet kuruluşları ile bunların ortak olduğu hükümetler arası yapıların çözmede aciz kaldığı sorunların üstesinden gelmede alternatif sivil mekanizmalar ve girişimler ön açıcı veya destekleyici olabilir.


Sanırım birçoğumuz yaşadığımız ülke sınırının ötesine geçtiğimizde farklı derecede de olsa insanların benzer sorunlarla yüzleştiğini ve bunlar için benzer çareler geliştirebileceğini gözlemlemektedir. Bölgemizde yaşanan uzun süreçli toplumsal veya siyasi krizlerin önemli bir kısmının kaynağı sosyal mekanizmaların yetersizliği olduğundan vekalet verdiğimiz devletlerin veya onların uluslararası kuruluşlarının devasa kurumsal imkanları aracılığıyla çözülememesi sivil girişimin gereğini bir kez daha öne çıkarmaktadır.   


Yaşadığımız gerçeklikler geleneksel ve kalıplaşmış inanç, ilke, kural, ölçek ve çözümlerimizi sorgulamamıza yol açıyorken gönül, zihin, coğrafya ve kültürün yeni imkanlarına kapı aralıyor. Diğer bir deyişle idraklerimize giydirdiğimiz gömlekler yeni toplumsal gerçekliğimize dar geliyor, vicdanlarımızı sıkıyor. Sınır aşan sorunların çözümünde yeni strateji ve yöntemlere dayalı bir dizi alanda yenilenme kaçınılmaz olarak kendini gösteriyor. Daha insani, esnek, dinamik, değişime açık ve yapılandırılabilir modeller devlet ve piyasaların daraltılmış ve korunan çıkar ve baskılarına karşılık nefes açıcı olabilir.


Coğrafyanın beklentileri karşısında yeni iletişimin de imkanlarıyla toplumdan topluma ilişkilerin kurulması ve gelişmesine yönelik sivil bir özgüven inşa edebilmeliyiz. Zihin haritalarımızı yeniden kurgulamalı, küresel gerçeklik karşısında yeni ifade ve temsil araçları geliştirmeliyiz. Modellerimizi korumacı, içe dönük yapılardan ziyade dışa dönük, birbirine açık yapılara doğru esnetmeliyiz. Ulusal ve uluslararası politika yapımına daha çok ortak olabilmek için kurumsal kapasitelerimizi geliştirmeliyiz.


Sivil toplum, küreselci ve devletçi tezler arasına sıkışmadan kendine mahsus adaletçi ve özgürlükçü mekanizmalarını geliştirerek insanlığın önüne yeni bir gündemle çıkabilir. Bu çerçevede kültürel coğrafyamızın sivil yapıları arasında samimi, kendiliğinden ve etkin işbirliğine dayalı çalışmalar son derecede önemlidir. Bugün sorunlarla ve krizlerle baş etme yeteneklerini geliştirerek milliyet, mezhep ve meşrep gibi farklılıkları bir avantaja dönüştürebilen, bölgesel veya küresel üst dil ve söylem geliştirebilen sivil toplum yapıları bölge barış ve istikrarına daha çok katkıda bulunabilir.


Sivil toplum her türlü dar ideoloji ve çıkar kalıplarından bağımsız kendi insani gündemini oluşturdukça varlık alanını güçlendirecektir. Toplumsal mutabakatı vurgulayan, ortak iyilik yararına çalışan, bireyi ve toplulukları koruyan sivil toplum yapıları geleceğin barışını kurabilir. Sosyal dayanışmayı, işbirliğini ve paylaşımı örgütleyen yönüyle ve gönüllülükle disiplin arasında kurduğu denge ile daha etkin ve sorumlu rol alabilir.


İnsanı ve toplumu merkeze alan, değer ve kültürü esas alan, dayatmacı değil adaletçi yönüyle bireyciliği, toplum düşmanlığını ve her türlü hegemonyayı reddeden bir sivil toplum, coğrafya için yeni bir imkandır. Küresel veya ulusal her türlü baskı ve zorbalığa karşı direniş mevzileri geliştirmek için sivil toplum, bir yandan küresel güçlerin kimliksizleştirme politikalarına diğer yandan ulus devletlerin tek tipleştirici dayatmalarına karşı bir direnç geliştirebilir.


Şairin dediği gibi derman derdimizde, burhan aslımızda, çare ise taşrada değil can içindedir.